• Aydın19 °C

Şerif Ali DEĞİRMENÇAY / Köşe Yazarı

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Şerif Ali DEĞİRMENÇAY / Köşe Yazarı

KINALI KUZUM

27 Aralık 2011 Salı 20:36

KINALI KUZU MEMEDİM!!!!

 

Cennet, ayakları altında olan annelerden birinin hayatıdır bu. İki odalı ve tavuğu, horozu, kedisi, köpeği olan küçük bir bahçesi olan bir evleri vardı. Evde; dede, baba, anne ve üç kız evlat yaşardı.. Fakirliğin içinde, sorulamayan veya cevaplarını bulamadığı bir sorgusuz yaşam sürerdi bu anne!!!!  Ne zamandır erkek evlat hasretiyle yaşayan annenin, sonunda bir erkek evladı olmuştu. Dedesi bebeğe Mehmet adını vermişti.

 İki göz odası, yan tarafında bir mahzeni ve gelişigüzel taşlardan örülmüş bir duvarı olan bahçeli güzel bir evdi yaşam alanı. Odalarından birine hayat derler, diğeri ise yatak odasıydı. Hayat denilmesinin nedeni; yemekler ve akşam sohbetleri orda yapılırdı. Burada şimdiki adıyla şömine dedikleri ocakları tüterdi. Bu ocağın etrafında toplanılır ve evdeki otorite olan dede, yaşantısından örnekler verir ve anlattıklarından herkesin ders almasını isterdi. Gaz lambasının önünde okuma-yazma bilenlere sureleri okutur, sıkıntı ve varlıkta sabır ve şükretmeyi anlatırdı. Bebek, ara sıra ocakta odunun yanması sırasında oluşan patlama sesleriyle uyanır ve hemen annesi onu kucağına alır, “kınalı kuzum Memedim” diye sever, başını göğsüne dayar ve bebeğini sakinleştirirdi. Uykusu gelen yan odaya, anne ve kız kardeşlerin yere serdikleri yataklara geçerdi. Annesi; biricik yavrusu için, eski kıyafetlerden ve eski temizlik bezlerinden oluşan bir döşek yapmıştı. Bebeğinin altına da, kullanmadığı kıyafetlerden yaptığı kumaş parçalarıyla bezlerdi. Yatağının yanındaki duvara astığı Kuran-ı Kerim’ i okur ve kendisi de yorgunluktan bebeğinin yanında uyuya kalırdı. Gece zaman zaman kalkar, bebeğini emzirir ve ocağın ateşinin sönmüş olmasındandır ki üzerine açanların yorganlarını kontrol eder tekrar uyurdu.

Anne, tan yeri ağarmadan kalkmış, hayattaki ocağı yakmış, zeytin ve peynirden oluşan kahvaltıyı çoktan hazırlamıştı. Çünkü; dede her akşam yatarken ”yüzüne gün doğan evin bereketi olmaz der” ve akşamdan, sabah ezanıyla uyanmanın önemini anlatırdı. Kahvaltısını yapan büyükler işlerine giderlerdi. Anne, ineğinden aldığı taze sütü bebeğini içirir beslerdi. Daha sonra kendisi de kınalı kuzusu Memedini sırtına alır ve tarlaya giderdi. Tarlada sebzeleri sular ve olgunlaşmış olan sebzeleri toplar eve gelirdi. Topladığı sebzelerden yemeğini, ekilen buğdaydan öğüterek yaptığı un ile ekmeği yapardı.

Günler, yoksulluk içinde geçerken, ev sakinlerinin mutlulukları ve birbirlerine olan saygıları tükenmez bir şekilde gittikçe artardı. Bu yaşantı içinde, belki de ailenin sorgusuz ve masumane yaşamalarından dolayı, farkına varamadıkları ancak inanılmaz olaylar gerçekleşirdi. Geceden yakılan ateşin kendisi sönmüş olsa da evin sıcaklığı kendini korurdu. Tarladan topladıkları sebzeler bitmek bilmez ve günümüz anlayışına göre yoksul olarak nitelendirilebilecek bu yaşantıda, aslında herkesten zengin yaşarlardı…

Yıllar bu yaşam içinde birbirini kovalarken “Memedimin” askerlik çağı gelmişti. Büyük sıkıntılar içerisinde büyütülen bu delikanlıya annesi kına yakmış ve oğul:” bizde üç şey için kına yakılır, “Birincisi kurbanlık koça, ikincisi gelinlik kıza, üçüncüsü ise askere giden Mehmetçiğe" diyerek açıklamıştı.

Günlerden bir gün, hayattaki akşam sohbetlerinde radyo haberleri dinleniyor, bir yandan dede, her zamanki gönül sohbetlerini yapıyordu. Bu sırada radyodan geçen bir haber, bütün dikkatleri oraya yöneltmişti. “Sayın dinleyiciler: Saat 14.00 da başlayan çatışma gece saatlerine kadar devam ediyor ve bu arada şehit haberleri geliyordu. İsimler veriliyordu..Evet “kınalı kuzu memedimin” şehit haberi gelmişti. Dede ayağa kalkmış ve kıbleye dönerek: “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun: Şanı yüce Allah’ a hamd olsun, biz O’ndan geldik ve yine O’na döneceğiz” demiş ve gözünden bir damla akan yaş, annesi tarafından memedi için yaptığı ve şimdi ise döşek olarak kullanılan yer minderine doğru süzülmüştü. Annesinin hıçkırık sesi yüreğine saplanmış, yılların sıkıntısından oluşan yüzündeki sabır çizgileri nurla bezenmişti. Annesinin bir Memedi vardı onu da vatana kurban etmişti. Kayın babasının sabır ve şükür sohbetleri onu etkilemiş olacak ki: Memedinin baş ucuna astığı Kuran-ı Kerimi aldı ve okumaya başladı.  Sesi çıkmayan bu hıçkırıkların ve göz yaşlarının yeri yüreği olmuştu.

Zaman geçmiş nurlarla sarılı yürekler için ben diyeyim alışılmıştı memedimin özlemi ki bu kendimizi aldatmaktır.

Televizyonlardan haberler gelmektedir. Vatan dediğin nedir, bir karış toprak değil midir? Nerde bunun ilk sahibi…bu gün biz yarın başkalarının olur!!!!! .Artık yabancıların toprak satın almaları kolaylaşacak. Onlarda dünya insanları değil mi. Otoyolların yapım ihalesine hileler karıştı. Bakan yardımcısı, kiralanan lüks arabaya sevmedi, 43 bin liraya audi A-8 olsun dedi!!!!!. Vatanı için çalışan vekillerinin  maaşları bilmem kaç misline çıktı..,Zaten memedimin annesi bu kadar parayı görmediği için sayısal karşılığının ne olduğunu bilmiyordu. Bir de annenin anlayamadığı bir şey vardı. Yılardır kapı komşuluğu yapan bir ailenin reisi bir anda binalar yapmaya başlamış ve bir servete konmuştu. Anne anlayamamıştı ancak dede: gelinim biz bu işlerden anlamayız ancak: ahkam kesme partisinden başkan olmuştu. İşte o nedenle bir anda mütahit oldu dedi…

Yani anlayacağın gelinim sen kınalı kuzularını yetiştirecek ve bunlarda her daim ahkamlarını kesecekler dedi ve dede tekrar:  “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” diyerek hakkın rahmetine kavuşmuş oldu.

 

Benim gibi rezillere hikayelerini yazmak, bazılarına da dua, bazılarına ömür boyu özlem ve bazılarına ahkam kesme partisinden başkan olarak süper emeklik ve maaşlarla yaşamak düştü.

 

Allah yar ve yardımcımız olsun….

Sıradaki yazımız inşallah eğitim!!!!!!!!!! üzerine olacaktır. Allah a emanet olunuz.

Bu yazı toplam 1595 defa okunmuştur.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Aydın Özel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0544 8148480 | Haber Yazılımı: CM Bilişim