Ahmet SAKAR / Köşe Yazarı

 Değişimin ve dönüşümün bu kadar baş döndürücü olması, ülkemizin yıllar boyunca kapalı bir kutudan farksız olmasından kaynaklanıyor. İnsanımızın; sorun olarak gördüğü ya da medya tarafından bazı olayların abartılması ve insanımıza kriz olarak yutturulması, hep bu içe kapanık yapısından, yakın çevresine ve dünyaya ilgisizliğinden.

                Son yıllarda durum çok değişmeye başladı. Temelinde ise halkımızın kendini dönüştürmesi ve bunun sonucunda; hızlı bir şekilde, daha demokratik ve dünyalı olma isteği  yatıyor. Bu olgu; karşısında durulabilecek, karşı çıkılabilecek, yok sayılabilecek, engellenebilecek bir olgu değil. Çünkü küresel dünya, ekonomisi başta olmak üzere, diğer bütün maddi ve manevi değerleriyle, entegre olmuş bir Türk Halkı  istiyor. Bu halk binlerce yıl boyunca, dünya üzerinde varlığını nasıl koruyabilmiş ve büyük devletler kurmayı nasıl başarmıştır acaba? İşte bu sorunun cevabı, bir kere daha gerçekleşmek üzere. Tarihin en kritik zaman aralığının tam ortasındayız. O cevap işte bu zaman aralığında saklı ve şu; Türk Milleti ne zaman dünyanın nabzını tutmaya başladıysa hep bir dünya devleti doğurmuştur.

                Bütün bu yukarıda yazdıklarıma inandığım ve bunların gerçekleşeceğine dair bilgim tam olduğu için, halk için yapılan ve halkın yaşam standartını yükseltecek, insanları hiç olmadığı kadar vatandaş yapacak, önümüzdeki referandumda “evet” diyeceğim.

                Israrla “hayır” diyenler var. Ve ben hüzünle karışık bir hayret taşıyorum.

“Hayır”  demek, ben statükodan yanayım demek.

 “Hayır” demek, ben büyük bir Türkiye istemiyorum demek.

“Hayır” demek, içine kapanmış bir Türkiye istiyorum demek.

“Hayır” demek, bi bu kadar daha terörle uğraşalım ama asla çözülmesin demek.

“Hayır” demek, içinde yaşadığım bu toplum “umrumda bile değil” demek.

“Hayır” demek, çok değil 1-2 yıl sonra, keşke “EVET” deseydim demek.