• Aydın19 °C

Hakan IŞIKÇI / Köşe Yazarı

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Hakan IŞIKÇI / Köşe Yazarı

Terör ve Türkiye

20 Ağustos 2011 Cumartesi 16:53
Türkiye Dünya devletleri içerisinde kökü binlerce yıl önceye dayanan en eski imparatorlukların devamı bir ülkedir. Manevi değerleri, nüfus ve savaşcı askeri gücü gibi özellikleriyle, bölgesinde önemli bir güçtür. Ancak bunun avrupaya, sömürgeci ülkelere faydası olmadığı gibi, onlar için engel teşkil etmektedir. Birde bunun yanında yer altı, yerüstü ekonomik değerlere sahip olmasıda dünyanın güçlü ülkelerinin iştahını kabartmaktadır. Ancak sonradan devlet olmuş ülkeler, zaten belirli süper güç denen devletlerin gölgelerinde yaşamaktadırlar.

Türkiye nin bu özelliklerinden dolayı Osmanlıdan beri, bölünüp parçalanması güçsüz kalması ve şimdiki Türkiye Cumhuriyetinin bir şekilde elinin kolunun bağlı hale getirilerek süper güçlerin kontrolünde olması için, Dünya devletleri başarılı bir şekilde çalışmaktadırlar. Bizim içinde bulunduğumuz durum için ve ileriye yönelik çalışmalar yapmamız kaçınılmazdır. Yoksa üzerimizdeki emellerini gerçekleştirmek için, artık sıcak savaşlarla, (sağ-sol çatışmalarıyla) değil, ekonomik ve ülke içerisinde, milleti kutuplara ayırarak (kürt-türk, alevi-sunni v.b) başarmak istemektedirler. Bunların ülkemizde uygulanmakta olanı, gerçek bir Terör ve halkın lüks yaşam şekline alıştırılmış rehaveti, duyarsızlaşmasıdır.

1980 li yıllarda Terörün buralara gelebileceğini hiç kimse tahmin edememişti, veya etmek işlerine gelmemişti. Çünkü, devlet içinde devlet olmaya çalışan güçler, terörden nemalanan çıkar çevreleri oluşmuştu. Zaman içerisinde devlet gücünü halkından yana koyamamanın, terörist ile vatanadaşı ayırt edememenin sonuçlarını yaşamamıza neden olmuştur. Bunda hükümetlerin yeterli duyarlılıkla hareket etmemesinin yanında, asker vatandaş hepimizin katkısı olmuştur. Çünkü o yöre halkının içinden çıkan vekil, bürokrat ve mevki makam sahipleri kendi menfaatleri doğrultusunda bilerek bilmeyerek teröre destek sağlamışlardır.

Geldiğimiz nokta, 1987 yılından itibaren, Özel Harekat Polisinin pasifleştirilmesi ile başlamış ve askerin polisi karşısında bir güç olarak görmesi, polisin yetki alanları dışında görev yapmamasında diretmesi sonucu, terör başı boş bırakılmıştır. Şimdi burada anlatılacak yaşanmış o kadar gerçek olaylar varki yer yerinden oynar. Ama şu an bunların faydası değil zararı olur. Teröristin en korktuğu, Özel harekat birlikleri tekrar dizayn edilerek değerlendirilmeli. Nokta operasyonlarla görev yaparak, teröristlerin bu kadar rahat hareket etmelerinin önüne geçerek, terör olaylarında görev almalıdır. Yazık, sıcak savaşlarda verilemeyecek kadar asker ve vatandaşımızı şehit verdik. Artık asker şapkasını önüne koymalı, terör devam ederse, doğudaki bir tümenin, bir tugayın konuşlanmasının, bir paşaya daha görev verilerek, muvazzaflığını devam ettirmek düncesinin önüne geçmelidir. Okuduğuma göre, Dünyanın en kalabalık çin ordusunda (1987 yılında 4.2 milyon, 1997 yılında 2.4 milyon asker) 194 general var iken, 582,000 kişilik ordumuzda 364 general varmış. Bunlara yer açma kaygısı, terörün şu an bulunduğu konumda pay sahibidir.

İki yıl önce asker olan bir kardeşimiz acemi birliğinde kendilerine hiç zorluk çıkarılmadan, eğitimlerde ciddi bir eğitim verilmediğini, çok rahat bir acemilik dönemi yaşadıklarını hatta bir kez silah atışı yaptıklarını ve bunda da, çoğunluğun atmadığını yerine komutanlarının attığını, hatta hedeflere kalem ile delerek not verildiğini söylemiştir. Daha sonra yemin töreninde dağıtım olacaklarında bir komutanın acemi askerlere "acemi birliğinde yan gelip yattık demeyin. Sorduklarında çok sıkı eğitim aldık deyin" diye konuşma yaptığını bizzat anlatmıştır. İçten, temelden yıpratmanın, yıkmanın askerimizi terör karşısında zayıf ve yetersiz kılmanın temelinde, bu şekilde verilen eğitimler ve yapılan yanlış, tehlikeli çalışmalar yatmaktadır. Bu kardeşlerimiz daha ellerine silah almadan teröristlerle çatışmaya girmektedirler.

Özel Harekat Timleri teröristle mücaadelede olmalı, asker sınır güvenliğini sağlamalıdır. Devlet bunun üzerine ciddi giderse terörist ile vatandaş ayırt edilirse, özlenen amaç gerçekleşebilir. Bu bölgede kim güçlüyse halk onun yanında yer almaktadır. Yoksa bu yakında ülkemizde olmayan Kürt sorunu değil, gerçek TÜRK sorunu başlayacaktır. Böyle giderse sonunda herşey masaya kalır ve sonuçları hiç kimse için güzel olmaz. Çünkü terörle pazarlık olmamalı.

Diğer tehlike ise ekonomik ve sosyal yaşam. 1992 yılında Yunanistan da görev yaptığım dönemde, şunu demiştim; "Yunanistan bu yaşam şekli ile, 20-30 yıl içerisinde ya batar, yada Avrupanın şımarık çocuğu değil, esiri olur". Evet aynen oldu! Hani gündüzün geleceği, geceden bellidir derler ya, Avrupa Yunanistanı lüks ve rahavete alıştırarak, bir tüketim topluluğu oluşturmuş. Yaşam şekilleri çok yüksek, günü yaşayan ve devamlı aynı yaşantının devam edeceğini, her istediklerini zahmetsiz elde

Şimdi aynı senaryo ve yaşamı ne yazık ki Türkiyemizde Türk halkında görmekteyiz. Allah korusun üretimden uzaklaşmakta, özellikle tarım, hayvancılık ve doğal kaynaklar bakımından yavaş yavaş dışa bağımlı hale gelmekteyiz. Gözümüzü açarak,rehavate girmeden ve yarınımızı ipotek altına almadan yaşamaya çalışmalıyız. Çünkü piyasada dönen paranın % 35-40 civarı banka kredilerinden sağlanmaktadır. Yapmayın! Bu bankaların bir çoğuda yabancıların elinde olan bankalardır. Yani sessiz sedasız teslim olmaktayız. Özümüze dönerek, halimize göre yaşamalı ve olmayan parayı harcamamalıyız. Yoksa bununda bir terörden farkı olmayacak.

En son Yunanistan örneğinde olduğu gibi, avrupa birliği veya herhangi bir devlet, kuruluş bize o kadar yardımsever davranmaz. Çünkü biz TÜRK üz, Müslümanız, askeriyle, manevi değerleriyle ve 77 milyona dayanan nüfusuyla güçlü bir ülkeyiz.

Bu yazı toplam 1407 defa okunmuştur.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Aydın Özel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0544 8148480 | Haber Yazılımı: CM Bilişim